25 Kasım 2012 Pazar

Rodos Seferi Ne Durumda?

"Sultan Süleyman'ın Gizli Savaşları: Rodos Cadısı" isimli öyküye dair notlar tamam ama yazacak havam yok. Bu aralar öylesine nefes alıyoruz. Havalar demişken havalar da soğudu be. Bahar modunda ne güzel gidiyordu ortalık. Neyse, eskilerin dediği gibi "kış da kışlığını yapmalı" heralde. Kendimi biraz toparlayıp elime kalemi yeniden almak istiyorum. O zamana kadar siz Muhteşem Yüzyıl ile idare edin :)

22 Kasım 2012 Perşembe

1 Kasım 2012 Perşembe

29 Ekim Günlüğü ve Bir Avuç Marjinal

Efendim yaptık bayramımızı geldik. http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=111246
Güzel bir bayramdı. Orospu medya gerçekleri vermeye korkuyor olabilir, binbir yalanla gerçeği boğmaya çalışıyor olabilir. Ama güneş balçıkla sıvanmaz.

23 Ekim 2012 Salı

29 Ekim Yürüyüşü

29 Ekim'de Ankara'dayım. Ben yeterim. Askere gitmeden önce edebiyat hocamı görmüştüm. Konuşurken bir ara laf döndü dolaştı "askerlik; vatan borcu namus borcu Hocam. Gidip ödeyelim," demiştim. Bana verdiği cevap hep hatırımda kaldı. "Vatan borcu ödenmez," İşte böyle. İhtiyaç olduğunda arkamda, yanımda kimse var mı diye bakmadan kendi üzerine düşeni yapmakmış vatana hizmet. Üzerine düşeni yapmalı herkes. 29 Ekim'de Ankara'dayım.

14 Ekim 2012 Pazar

29 Ekim Cumhuriyet Yürüyüşü, ANKARA

https://www.facebook.com/events/366492306759620/ Ben Ankara'da olacam. Sizi de bekliyorum. (Levent Ölçer)
Ankara, Ulus, 1. Meclis Binası Önü Mustafa Kemal Atatürk, Söylev'ine, "1919 yılı Mayısının 19. günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüş" diye başlar. "Genel görünüş" içler acısıdır. İşgalci devletler padişaha tüm isteklerini kabul ettirmiş; onlara yaslanan, halkının geleceğini yok sayan saray; ordunun dağılmasına, yurdun her köşesinin işgaline izin vermiştir. Halk, yokluk ve yoksunluk içindedir; ama umutsuz ve umarsız değildir. Yurtseverler örgütlenir; direnir... Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde ulusal kurtuluş savaşını yapar ve işgalc i emperyalistleri ülkeden kovar. Türk Ulusu, böyle destansı bir iradenin, direnmenin, mücadelenin sonunda; köhnemiş Osmanlı düzenini yıkar, tam bağımsız, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü esas alan, ulus iradesine dayalı demokratik, laik ve çağdaş bir cumhuriyet kurulur. BUGÜN, Ata'mızın bu yüce eseri tahrip edilmektedir. O'nun en büyük devrimlerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölünüp parçalanmaya, Bölücü anayasa girişimiyle din, mezhep ve etnik köken farkı gözetmeden "Türk milletinin Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı olduğu inancı" ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. O'nun Cumhuriyetin en temel dayanaklarından biri yaptığı laiklik ortadan kaldırılmaya çalışılmakta, Türkiye otoriter bir din devletine dönüştürülmeye kalkışılmaktadır. Çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini karartacak dört artı dört artı dört eğitim yasası ile Atatürk Devrimlerinin temel yasalarından eğitim ve öğretim birliği yok edilmekte, Cumhuriyetimizin kazanımı kültür ve sanat kurumlarımız ortadan kaldırılmak istenmektedir. Silah zoruyla ülkeyi bölmeye çalışan eli kanlı teröristle müzakere masasına oturulmakta, mutabakatlar imzalanmakta, her gün, yurdun her köşesinden şehit cenazeleri kaldırılmaktadır. Ülkenin aydınları, bilim adamları, gazetecileri, askerleri zindanlara atılarak susturulmaya ve halk sindirilmeye çalışılmaktadır. Büyük Ortadoğu projesine taşeronluk yapılarak ülkemiz Ortadoğu'nun savaş bataklığına sürüklenmek istenmektedir. Cumhuriyet döneminde kurulan kamuya ait sanayi tesislerimiz satılmış, ulusal ekonomimiz çökertilmiştir. Vatandaşımız işsiz bırakılmış, açlık, yoksulluk içinde, yardımla ve banka kredileriyle yaşamını sürdürmeye çalışır duruma düşürülmüştür. Halkçılık ilkesinden uzaklaşılarak, sağlık ve eğitim paralı hale getirilmiştir. Ulusal bayramlarımızda, kutlama törenleri kısıtlanmakta veya bahanelerle iptal edilmektedir. ÇARE Tüm sorunlarımızın çözümü; egemenliğin gerçekten ulusta olduğu, her alanda tam bağımsızlık ilkesiyle, akıl ve bilimin öncülüğünde, emperyalist talepler yerine halkın çıkarlarını ön plana çıkaran Ulusal Yönetim anlayışındadır. Bu anlayışla, tüm halkımızı, demokratik kitler örgütlerini ve siyasal partileri birlikte mücadele etmeye, vatan ve cumhuriyet için birlikteliğe çağırıyoruz! UNUTMAYALIM; Kurtuluş Savaşının en zorlu koşullarında bir araya gelen Türk Ulusu, bugün de emperyalizmin ve destekçilerinin oyunlarını bozacak ve ulusal bir yönetimin önünü açacak güce sahiptir. Bu güce inanıyoruz. BU İNANÇLA, ÖNCE VATAN VE CUMHURİYET DİYEN HERKESİ; BİRLEŞMEYE, ATATÜRK DEVRİMLERİNİ EGEMEN KILMAYA, YURTSEVERLİK ÖDEVİNİ YAPMAYA ÇAĞIRIYORUZ. BAYRAMIMIZI KUTLAYALIM VE ATA'MIZA ÇAĞLAYAN GİBİ YÜRÜYELİM. CUMHURİYET İÇİN SEFERBERLİK YÜRÜYÜŞÜNDE BULUŞALIM! TARİH : 29 EKİM 2012 PAZARTESİ SAAT : 11.00 YER : BİRİNCİ MECLİS ÖNÜ ULUS/ANKARA VATAN VE CUMHURİYET BİRLİKTELİĞİ Türkiye Gençlik Birliği Atatürkçü Düşünce Derneği Birleşik Kamu İş Konfederasyonu Cumhuriyet Kadınları Derneği Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV) Dil Derneği Eğitim –İş Sendikası Engelliler Konfederasyonu Müzik Eğitimcileri Derneği (MÜZED) Tüketici Hakları Derneği Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Ulusal Eğitim Derneği tgb.gen.tr

8 Ekim 2012 Pazartesi

Bazen yazarsın, bazen yazamazsın...

http://noahbradley.deviantart.com/art/Our-Grasp-of-Heaven-331364538
Bu 2012 Ölülerin İntikamı ve Güneş ve Ölüm öykülerinde bir şey var ama anlayamadım. Araya bir şey giriyor ve bu öyküler yarım kalıyor. Bilmiyorum; Belki de bu öykülerin bitmeden böyle kalması daha mı iyi. Sanırım Güneş ve Ölüm'e bir bölüm daha ekleyebilirim ama bir yandan da "ekleme, bırak böyle kalsın" diyorum kendime. Neyse, bakacağız artık duruma.
http://veinsofmercury.deviantart.com/art/Stagnation-And-Time-331372367

18 Eylül 2012 Salı

Bu aralar...




http://dee-t.deviantart.com/art/Endless-Lakes-326295763


Bu aralar Güneş ve Ölüm'ün dördüncü bölümüne dair son notları toparlıyorum-kurguyu hazılıyorum. İş hayatımda da bir değişim söz konusu. Özel hayat üzerinde çalışmalarım da sürüyor, o da hala WIP. Velhasıl sessiz ama hareketli günler.

16 Eylül 2012 Pazar

Cesaretin Fotoğrafı



Bu resmi facebook'tan bir yerden indirmiştim. Açıkçası o anda hoşuma gitmişti ve düşüncelere dalarken gerçek midir değil midir diye araştırmak hiç aklımdan geçmemişti. Hala bilmiyorum bir sanatçının eseri mi yoksa gerçekten tarihi bir anı mı yakalamış bu fotoğrafçı.

Her iki halde de bu fotoğraf değerinden bir şey kaybetmiyor. Gerçekse çok görkemli bir fotoğraf, değilse de sanatçının harika bir eseri. Çok etkileyici bulduğum bir an. Bir milletin çılgınlığına karşı durabilen bir kişinin destansı kahraman direnişinin anıtsal bir kaydı. Bedeli canla ödendiği için çok daha kıymetli.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Güneş ve Ölüm (3. Bölüm) Çıktı




http://lacedemon.deviantart.com/art/Master-zombies-196758336




Güneş ve Ölüm öyküsünün 3. Bölümünü izedebiyat.com'da okumaya sundum. Çok iyi yaptım.

Hmmm... Link koymayı filan unutmuşum. Geri döndük tekrar. İşte 3. bölüm linki efendim. Bu bölümde kafa patlatmaya başladık.

Kötü durdu öyle deyince. Şimdi düşününce cidden kötü durdu. Zombilerde insandı. Birilerinin annesi, babası, kardeşi, eşi çoçuğuydu. Ama yapacak bir şey yok. bir kez zombi olduuklarında o kişiler zaten ölüyor ve gidiyor. O yürüyen ölü artık başka bir şeye dönüşüyor. aslında bu şekilde bakmak da lazım. bakabilirsen. Cidden düşününce aslında çok korkunç bir şey bu zombikalips...


9 Eylül 2012 Pazar

Zombi Öyküsü: Güneş ve Ölüm



http://www.izedebiyat.comhttp://www.blogger.com/img/blank.gif/yazi.asp?id=110205

Güneş ve Ölüm çalışma başlığıyla yazmaya başladığım öykümün ilk 3 sayfasını sunuyorum.

'2012 Ölülerin İntikamı'
öykümün Kaan'ın gözünden gelişimini yazıyorum. Zombi öyküsü, yaşayanölüler öyküsü yazmak istemiştim ve proje bir sene önce böyle başlamıştı. Tabii "dünyalar yaratma sevdalısı" olarak bu hikayeler için de bir konsept oluşturmam ve bu anafikri geliştirip dünyayı dayandıracak bir temel kurmam gerekiyordu. Ana düşünce üzerinde uğraşarak bir tema ve sebep sonuç bağı kurdum.

Zombiler? Niye zombiler ve 2012? Nerden çıktı bunlar? Zombiler mi, bırak ya, nasıl olur? Bunlar nasıl zombi? Niye zombi oldu insanlar, niye öldürüyorlar diğerlerini? Peki kimileri zombiye dönüşürken ve kimileri de dönüşmezken diğer dönüşenler neye dönüşüyor? Dünyaya neler oluyor? Ses nereden geliyor? Sesin amacı ne? Ses dost mu yoksa düşman mı? Bu işin sonu nereye varacak?

Bu soruların cevaplarına dair sağlam bir fikir verecek kadar açık yazdığımı düşünüyorum. Tabii herşeyi de ortaya sermedim ama cevaplar büyük ölçüde içeride. Öyle hemen zombi kafası patlatan aksiyon arıyorsanız, üzgünüm. Yanlış öykü. Zombiler ve diğerleri ile dolu bir dünyaya giriş öyküleri bunlar. Bunları yazmadan daha aksiyonlu maceraları yazmak içime sinmedim. Sahne, kostüm ve dekor olmadan bir tiyatro oyunu oynanması gibi eksik olacaktı. Hikaye kendini yavaştan inşa ediyor.

http://belldandy105.deviantart.com/art/Zombie-182373101?q=boost%3Apopular%20zombie&qo=51

3 Eylül 2012 Pazartesi

Rodos Cadısı (WIP) Çalışmalar sürüyor...




Şu anda ağırlıkla zaman ayırdığım konu Türk Tarihinin içinde geçecek bir hikayeler evreni yaratmak. Büyük bir laf oldu. Oysa daha yolun çok başındayım ve ilk notları alıyorum. Yine de hikayelere giriş yaptığım noktanın öncesine ve sonrasına etki edip büyük ölçüde şekil vereceği için yazılan her bir satır önemli.

Saçmalamadan yazmak istiyorum. Mümkün olduğunca tarihi bozmadan ve doğru anlatarak aralara girmek istiyorum. Yine de çok kendimi zorlamaya niyetim yok. Arada küçük kaçamaklar yapmak için kendime izin verdim. Bir şeyleri fantastik ve tarihi biçimde anlatıp edebiyat yapmaya çalışıyoruz şunun şurasında: Edebiyat zaten bir dolu yalan ve hırsızlık demek :D Durmadan yalan söylüyor ve sürekli birbirimizden çalıp duruyoruz. Bu işin raconu bu.

Güzel bir şey olsun istiyorum.

Efendim projenin adını tam söylemedim daha.

Sultan Süleyman'ın Gizli Savaşları: Rodos Cadısı


Ana tema, ilk notlar hazır gibi. Hikayenin örgüsünü hazırlıyorum. Örgü tamalanınca yazmaya başlıyorum. İnşallah yarı yolda bir plan değişikliği olmadan dediğim gibi olur.

Edebiyatla kalın.

2 Eylül 2012 Pazar

Çalışıyorum




Sıradaki öykülere dair notlar alıyorum. Aynı anda dört öykü filan var notlarını karaladığım. Bakalım piyango kime çıkacak. Hiç bilmiyorum. Bilim kurgu, fantastik kurgu, günümüzde ve dünyamızda geçen bir macera, bir diğeri dünyamızda ve geçmişte geçen tarihi bir şey...

Bakalım. Ne çıkacak kutumuzdan.

30 Ağustos 2012 Perşembe

Zafer




30 Ağustos resepsiyonunu iptal edenlere kızmayın.. Bu zafer zaten onlara karşı kazanılmıştır! Zafer bizimdir!


29 Ağustos 2012 Çarşamba

30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun



(30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun. Bu topraklar üzerinde yaşayan ve Ne Mutlu Türküm Diyene diyebilen herkesin bayramını kutluyorum. Diğerlerine gelince; zoruna gidenin neresine giderse gitsin. En iyi günleriniz bunlar, daha iyisi olmayacak. Işığın intikamı bileniyor bunu böyle bilin. Bu topraklara getirdiğiniz karanlığı öldğüm güne kadar unutmayacam. Sessiz kalanları, dönekleri, hainleri, işbirlikçileri ve kendi çıkarını korumak adına "aman abi bu konulara girmeden ben sanatımı yapayım" diyenleri unutmayacam. En iyi günleriniz bunlar. Bu günler geçecek. Keser döner sap döner o sap da sizin taa... Anlayan anladı) Aşağıdaki yazı bu noktadan sonra alıntıdır(Levent)).

Zafer Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin[1] ulusal bayramıdır. Her yıl 30 Ağustos günü kutlanır. Zafer Bayramı, 1922 yılında 26 Ağustos'ta başlayıp, 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni (Büyük Taarruz) anmak için kutlanan bayramdır. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terketmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder.

Zafer Bayramı, ilk defa 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir'de kutlanmıştır. Resmî olarak Zafer Bayramı ilân edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur. Zafer Bayramı, tüm yurtta törenlerle kutlanır. Devlet erkânı ve birçok vatandaş, Ankara'da Anıtkabir'i, diğer illerde de anıt ve şehitlikleri ziyaret edip, Mustafa Kemal Atatürk'e, silâh arkadaşlarına ve komutasında savaşmış askerlere şükranlarını sunar. Hemen hemen her yerleşim yerinde, askerî birlikler geçit törenlerine katılır. Ayrıca dış temsilciliklerde de çeşitli kutlamalar yapılır. 30 Ağustos günü, Türkiye'de resmî tatildir.

Her yıl, Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksekokulları bu tarihte mezun verir. Tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli olur.

TARİHİ

23 Ağustos - 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı'yla Yunan orduları gerilemek zorunda kaldı. Bu uzun zamandır Türk ordularının elde ettiği ilk başarıdır. TBMM tarafından Sakarya Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal'e mareşal ve gazi unvanları verildi. Tarihin bu dönüm noktasından sonra Yunan ordularının topraktan atılma kararı alınır. Sad planı adı verilen tarrruz planı ocak ve nisan aylarında iki kez ertelenir. Tarruzun hazırlıkları tam anlamıyla ağustos ayında tamamlanır. Batı cephesinin kuzeyindeki ve güney cephesindeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Kocatepe bölgesine kaydırıldı. İstanbul'daki cephane depolarından silah ve cephane gizlice Anadolu topraklarına getirtildi. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silahlar satın alındı. Orduya taarruz eğitimi yaptırıldı. Gazi Mustafa Kemal'in başkomutanlığını yaptığı Türk ordusu, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Birkaç saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis de vardı.

Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.

Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden temizlenmiş oldu.

(yazı kaynağı: http://tr.wikipedia.org/wiki/30_A%C4%9Fustos_Zafer_Bayram%C4%B1 )

24 Ağustos 2012 Cuma

Althar'ın Akıncıları Nasıl Yazıldı?

Althar'ın Akıncıları öyküsünün nasıl yazıldığına dair bir yazı yazmaya karar vermiştim. Şimdi görselleri hazırlayınca eh artık yazayım dedim.

Niye böyle bir şeye gerek duydum?

Bir kere bu öyküler öyle fırt fırt fırt işkembeden atılarak yazılmıyor, üzerinde çalışılıyor, emek harcanıyor, kafa patlatılıyor bunu belgelemek istedim.Masaya oturup "hadi ben öykü yazayım" deyip öyle yarım saat içinde üç sayfalık bir öykü yazmıyoruz burada. Ciddi bir iş yapıyoruz. Buna dikkat çekmek istedim. Aslında artık çok da şeyimde değil milletin ne dediği küfürü basıp geçiyorum ama olsun, yine de yazılı bir belge bulunsun Google Amca'da.

Niye böyle bir şeye gerek duydum(2)?

Aslında gerekli bir şey değil. Sadece bir tercih meselesi. Bir seçim. Ben aksiyon-macera yazıyorum. Bilim kurgu, fantastik kurgu, politik kurgu, erotik, deneme, eleştiri, kılıç&büyü yazıyorum. Bu saydıklarımın içinde en çok fantastik ve bilim kurguyu seviyorum. Kılıç ve büyü bana ilaç gibi geliyor. Başka bir dünyaya gidip kafayı rahatlatıyorum. Benim gibi bu diyarları sevenlere, bu fantastik diyarları yazmayı isteyen ama nasıl başlayacağını, nasıl ilerleyebileceğini bilemeyenlere kendi tecrübemi aktarmak istedim.

Bir kere ben öğretmen filan değilim. Ne olduğumu ve olmadığımı biliyorum. Ben sadece kendi tecrübelerimi paylaşmak ve bunları benim nasıl yaptığımı anlatmak istedim. Bir de bu öyküler, romanlar nasıl ortaya çıkıyor diye Türkçe bir metin olsun istedim.

Benim kendi öz tecrübelerimi aşağıda okuyabilirsiniz. Genelden ziyade Althar'ın Akıncıları perspektifinden bakarak yazmaya çalışacağım.

Bir öykü yazmalıyım dedim. Yazma zamanım gelmişti. Fantastik mi bilim kurgu mu dedim? Fantastik dedim. Bu aralar Romulion ve Althar'ın Akıncılarına dair bir öykü yazmak istiyordum. Böyle çıktım yola. Althar olmalıydı, Romulion olmalıydı. Bir iki arkadaşları... Bir 5 kişi olmalıydılar en azından. Sonra beş yetmeyecek dedim kendime ama başta 5 idi sayı. (1 nolu resim) & (2nolu resim)

Uzun Yol evreninde; Susayanın Uyanışı dünyasında yani İldar'da geçecekti bu öykü. Zamanını düşündüm. Uzunkış'a dokunan bir öykü olsun istedim. Zamanı Susayanın Uyanışı'ndan önceki kış olsun dedim. Hikayenin arkaplanını kuruyordum böylece. Bir kere bir setting içinde geçiyordu öyküm. Bu setting-bu çerçeve benim yarattığım bir evrendi. İldar dünyasıydı bu setting. Zaten daha ilk tasarlarken Dünyalar Zinciri Öyküleri'ni bir bütün oluşturacak ve her satırda öykünün evrenini geliştirip büyük resme katkıda bulunacak şekilde yazmaya çalışıyordum. Bu öykü ile bazı noktaları en azından kendi aklımda daha iyi tanımlayıp gelecek öyküler için zemini daha iyi tanıyacaktım. Dedik ya; bu biraz da bir dünya yaratma projesinin bir aşaması. Sadece bir öykü değil aynı zamanda İldar'ın tarihini, kültürünü, coğrafyasını, kurallarını yazıyorum...

Neyse. Nerede kaldık? İldar, uzunkış, Althar'ın Akıncıları. İçinde gemi de olsundu-gemi savaşı sahnesi yazmak istiyordum. Sonra dişi ve önemli kahramanlara dikkat etmeliydim. Dişileri öyküleri katmakta acemi hissediyorum açıkçası. Deneme yanılma ile daha çok dişi kahraman katmalıyım İldar'a. Hikeyede yan öykü olarak şekillenir gibi olup sonunda Althar'ın Akıncılarını ciddi biçimde etkileyen gelişme ise Romulion ve Jeena arasındaki ilişkiydi. Sevgili Gecekuşu'na ithaf ettiğim bu öyküde kendisinden ve bizden ilham aldığım bazı kısımlar için umarım bana kızmamıştır. Ayrıldıysak düşman olmadık değil mi? İyi ki varsın Gecekuşu. Burada yine selam veriyorum ve öpüyorum(arkadaşça :D)

Öyküde başkötü konusunu ve hikayeyi düşündüm. Nasıl olmalı diye. Ben hazır hikayeden yola çıkmadım. Anlatmak istediğim bir öyküden ziyade sıradaki öykümde neler yazmak istiyorum düşüncesi bana yol verdi. Büyük bir savaş, imkansız rakamlar, zorlu düşman, karanlık, entrikalar beklenmedik bir iki gelişme?

Sonunda uzunkış kültürünün bir parçası olan yeraltındaki devasa mağaralar ve okyanus sistemi işin içine girdi. Düşman olarak ölüler, mumyalar, kertenkele adamlar ve fareadamlar öne çıktı. Bu öyküyü anlatmak için notları almaya başlamadan önce kafamda ne nasıl olur diye bir şablon oluşmaya başladı. Aklımdaki parçalar bulmacanın üzerinde ben düşündükçe ait oldukları yere akmaya başladılar. Sonunda bir baktım kalemim durmadan not alıyor.

Romulion bu noktada Yaşam Hasatlayan Smir öykümde, öncesinde, sonrasında onunla ilgili planlarıma uyması için biraz daha üzerinde çalışarak daha ayrıntılı çizildi. Satırlara yansıdığından daha fazla düşündüm Rom ve güçleriyle, geçmişi ve geleceği ile ilgili. (3nolu resim)

Althar'ın Akıncıları başlığını attığımda cidden artık planlama ve kafamda kurma aşamasından yazmaya başlama aşamasına gelmiştim. Yazıyordum artık inceden.(4nolu resim) İlk kaba notlarımı yazmaya başladım. Bu iskelet sayfa idi. İlk adım.


İlk 10 madde ile notlarımı toparladım. (7 nolu resim)
Ve kabaca bir harita ile öykünün sahnesini gözümün önüne koydum. Benm aksiyon yazarken arka planı kurmaya ve olayları düzgünce gözümde canlandırmaya çok önem veriyorum. Bu yüzden olayların geçtiği arkaplan, olayların yaşandığı yerler-sahne benim için çok önemli.(5 nolu resim)





Aslında ben oldukça görselim galiba. Herkes böyle midir bilmiyorum. Ama mesela ben öyküyü kafamda yazıp bitirmeden yazmaya başlayamıyorum. Öykü kafamda yazıldıktan sonra, asıl önemli kısmları hazır olduktan sonra aradaki boşlukları yazarken dolduruyorum ama ilk önce öykü kafamda bütün can alıcı öykü sahneleriyle hazır olmalı.

10 madde ile öyküyü yazdım ve bitirdim. Geriye sadece aklımdaki öyküyü kağıda dökmek ve başlangıç ile son arasındaki boşlukları doldurmak kaldı.

Yazmaya başladıktan sonra notları bu 10 maddeden daha derinlere taşıyıp ince işi ele almam gerekti. Her maddeyi derinleştirip kendi içinde bütün gelişmeleri ana olayları ve sahneleri ile hikayenin içine oturtmaya başladım. Gereken yerler için düzenlemeleri yapmaya başladım. Mesela burada(8 nolu resim)
Mavicadı'dan karaya kimlerin çıkacağı görülüyor. 25 kişilik gurupta şifacılar, hasarcılar, koruyucular var. Burada gurup yönetimini ele alırken oynadığım fantastik oyunlardaki karakter sınıfları ve ırkların rollerinden etkilendiğimi söylemek yanlış olmaz.

Burada (9 nolu resim) artık ilk sayfaları yazıp düzenlemeye başlıyorum. Şehirler, savaş, savaşın içindeki küçük kavgalar, kavgalardaki karakterler ve kavgaların tasarlanmasındaki elementler... (10, 11, 12 nolu resimler)



Kim ne görevde, hangi aşamada nerede ne olacak. Öyküyü okuduysanız ve ilginizi çekiyorsa resimlerde ayrıntılı biçimde görebilmeniz mümkün.VS(diğer resimler)










Bazen evdeki hesap çarşıya uymaz. Bu öyküde benim başıma gelen buydu mesela. İlk başta çok salakça biçimde büyük bir şapşallık yaptım. Öyle kritik bir hata değildi ama çok salakça bir hataydı. 10 maddelik öykü dedim kendi kendime, her maddeyi bir iki sayfa yazsam kabaca 15 sayfa filan sürer diyordum. Çok kötü gülüyorum kendime. O matematikle yürümüyor işler. Bunu bilmem gerekirdi. Tecrübeliyim aslında; Susayanın Uyanışı'nı 350-400 sayfa diye planlamıştım. 600 sayfa oldu. Oluyor öyle.
Neyse efenim, sona doğru gelince beni en çok zorlayan kısım Kir Jarad ve Auruz Vektashi oldu. Ne var lan orada diyenler olabilir. Ama ben biraz hakkını vermek adına her karakter nerede ne yapabilir nasıl yapılır, kimi nereye alayım kavga hangi aşamalardan geçmeli, neler olabilir diye düşündüm.(18 & 19 nolu resimler)

Kavga mekanı, düşmanın güçleri ve karakteri, Akıncıların gurup içeriği ve roller, düşmana karşı bu kavgada ne yapabilecekleri derken... Sonunda içim rahat biçimde hazırlayıp sahneleri kurdum ve planlarımı yaptım. Yazdım. Bitirdim. Ama beklediğimden biraz uzun sürdü.




Çok uzatmayalım.

Ben böyle yaptım. Bu şekilde kurup bu şekilde yazdım. Yazın sıcağı ve diğer yan etkenler derken öyküyü bitirmem biraz uzadı. Sayfalardaki tarihlerime baktım da, evet, ilk notları yazmamdan son kısmı kağıt üzerinde yazıp son noktayı koymama kadar Nisanın ilk haftasından Temmuz 31'ine kadar bir süre söz konusu. Boru değil sevgili okur, 70 A4 sayfası kabaca 105 sayfalık bir kitap ediyor. Kitap yazmışım demek yanlış olmaz. Kitap olarak basılsaydı bir iki ilüstrasyon ve harita ile 120 sayfayı bulurdu.

Bence güzel oldu. Sonunda ben yaptığım işten çok memnunum. Son noktayı koyduğumda mutluydum. Eğlenceli ve oldukça tatmin edici bir maceraydı benim için.

Yazan arkadaşlara iyi kötü bir faydam dokunursa, bir fikir verebilirse bu satırlar memnun olurum. Canınız sağolsun millet. Ben daha çok sağolayım.

Çöl ve Gece ve Dans :)

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Yazmak Yok, Yok İşte...




Bu aralar içimden yazmak gelmiyor. Bir iki öyküye dair notlar alıyorum. Ama hepsi o. Tarihe not düşüyorum; Bir daha elim kaleme gitmezse bil ki pes ettiğimden değil, tükendiğimden. Dolmuyor sülalesini şirinlediğimin pilleri...


14 Ağustos 2012 Salı

Sıkıldım


Sıkıldım amk. Yeter yav. Bu ne. Öff. S..kcem böyle düzeni. Yoruldum. Bazen herşeyin canı cehenneme diyorum. Nereye kadar? Mücadele de nereye kadar? Kürek çek çek çek çek çek ... Eeee? Ne oldu? Karanlık bir denizin ortasında hiç ışık yok, sahil yok, gemi yok, yıldız bile yok bazen amk...

(Bazen bir mola vermek lazım hayata...)

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Rome, güzel diziydi



Titus Pullo burada ölüm cezasına çarptırılmıştı ve infaz edilecekti. Ama bizim Pullo'nun artık dövüşmeye niyeti yoktu ve ölmek istiyordu. Yaptıklarından kendisi de yorulmuştu. Hata üstüne hata, hep problem... En sonunda da hoşlandığı hatunu ele geçirmek için hatunun kocasını öldürmüş ve buralara gelmişti. Sonunda kafaya dank etmişti yaptıkları ve işte bu depresif haldeydi.

Adam "dövüşmicem, kesin beni de bitsin bu iş" dedikçe üstüne gittiler. "yavrum olmaz öyle, bizim işin de bi raconu var. iki kılıç salla, biraz kaç debelen de biz de ekmekten olmayalım," dediler. Ama Pullo hiç s...lemedi. Taa ki bütün o küfürleşmelerin arasında Aşil Topuğundan yakalanana kadar. XIII. Lejyon. Sezar ile birlikte Galya'yı beraberce feth ettikleri lejyonun adına ve onuruna laf edilince haliyle Pullo da "hööööst" der ve Hulk moduna geçer. "Törtiiiiin!!!" 13, 13, 13 diye bağırarak önüne geleni doğramaya başlar.
Tabii o kadar adama karşı hulk değil bizimki. Sonunda düşmesi kaçınılmaz. bu esnada hep onu izlemekte olan candostu ve eski komutanı Lucius Vorenus da bu noktadan sonra dayanamaz ve politik oyunlar gereği Sezar'ın verdiği "karışma Lucius" emrini çiğneyip arenaya dalar... Gerisi hikaye.
Hatırımda yer etmiş bir sahneydi. Youtube'da gezerken Pullo'nun suratını görünce birden hatırladım.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Tatlı Sert




Nerede kalmıştık?
Evet. Bir öykümüzü daha yazıp bitirdik ve izedebiyat.com sayfalarına gönderdik. Erotik efendim. Daha Türkçesi Kırmızı noktalı. 18 Yaş Altına tavsiye etmiyorum. Yav, ne saçmalıyorum. 18 yaş altı internetten görselini HD ve Blueray izliyor zaten. Neyse...

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Yazıyorum: Tatlı Sert





Yazıyorum. 1996 öyküsünün(1. bölüm ve 2. Bölüm) bir bölümü daha gelecek. Proje adı: Tatlı Sert.
Bundan sonra aklımda bir iki düşünce daha var. Ufuklar evrenine geri dönebilirim bir kısa öykü ile; henüz tam karar vermedim. Ya da Bir Kanuni Sultan Süleyman öyküsü yazabilirim. Bakalım. Göreceğiz. Hele bir şunu bitireyim de.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Bu aralar...

Bu aralar sıcaktan ve susuzluktan tükenmekle meşgul oluyorum. Açlık neyse de susuzluk fena yapıyor bu ramazanda :)
Bir yandan da şu Brezilya dizisi kıvamına gelen Althar'ın Akıncıları: Altıngöl ve Ejderha öykümü sonunda bitirdim. Lakin henüz son bölümün küçük bir kısmı kağıt üzerinde; Bilgisayara dökmedim. Bu akşam başlarım geçirmeye.


Bir de bu aralar iki yeni diziyi izliyorum. Birisi aslında eski bir dost (Legend of Galactic Heroes) diğeri ise benim yeni keşfettiğim bir dizi (The Walking Dead) Bir ara şu (True Blood)'a da dönmek istiyorum. En son kızın vampir sevgilisinin kaçırıldığı bölümde kalmıştım, dönmeli o diziye de. Hoş dizi True Blood, ilginç. Hem hatunun giydiği o daracık tşörtler de çok hoştu ilk sezonda. Atletik hatunlardan hoşlandığımı söylemiş miydim? Herkesin zaafları var tabii :D






29 Temmuz 2012 Pazar

Yazmaya Devam



http://aditya777.deviantart.com/art/Dragon-177630909




http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=108922

Althar'ın Akıncılarını yazmaya devam ediyorum. Son bölümü yazma çalışmalarım sürüyor. Aksiyon ve macera biraz daha bekleyecek. Taze deneme yazılarımdan birini paylaşayım son bölümü bitirene kadar. Sevgi, Mutluluk, Özgürlük ve Hayat Üzerine Felsefe... Elvettin hocam kadar olmasak da biz de felsefeciyiz hani :D

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Youtube Pislikleri, İnsan Müsveddeleri



Bu ülkede iyi işler sevilmiyor. Bunu gördüm. Aşağılık kompleksi hücrelerimize kazınmış. Kendimizi sevmiyoruz, bizden olanı sevmiyoruz, özümüzü sevmiyoruz; Varsa yoksa yabancı hayranlığı, yabancılara tapınma, bir öfkeyle kendine ve özüne küfür, hakaret üstüne hakaret... Nerden çıktı şimdi lan bu? youtube da akşam akşam bir şarkı dinleyelim dedik şarkıya yazılan yorumları görünce gözüm açıldı. Bir şarkıdan keyif almayı bile beceremeyen zavallı silik çıkmış insan fotokopileri açmış ağzını yummuş gözünü. Küfürün hakaretin bini bir para. Sizin insanlığınızı si..iyim. Beğenmediysen hakaret etmek zorunda mısın ey kendini insan sanan zavallı ibliscik. Kötülük tohumu boş kabuk yaratıklar, zavallı karanlık çukurları. Yamyam sefiller.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

En Büyük Korkumuz


http://en.wikipedia.orghttp://www.blogger.com/img/blank.gif/wiki/A_Return_to_Love

"Our deepest fear"

A passage from the book has become popular as an inspirational quote:
“ Our deepest fear is not that we are inadequate. Our deepest fear is that we are powerful beyond measure. It is our light, not our darkness, that most frightens us. We ask ourselves, who am I to be brilliant, gorgeous, talented, fabulous? Actually, who are you not to be? You are a child of God. Your playing small doesn't serve the world. There's nothing enlightened about shrinking so that other people won't feel insecure around you. We are all meant to shine, as children do. We were born to make manifest the glory of God that is within us. It's not just in some of us; it's in everyone. And as we let our own light shine, we unconsciously give other people permission to do the same. As we're liberated from our own fear, our presence automatically liberates others. ”

The passage was paraphrased in Coach Carter.

15 Temmuz 2012 Pazar

Althar'ın Akıncıları: Altıngöl ve Ejderha (7. Bölüm) - çıktı.


http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=109071
Althar'ın Akıncıları: Altıngöl ve Ejderha (7. Bölüm)
Bu bölümden sonra bir son bölüm ile bitireceğim gibi görünüyor. 50 sayfayı gördüm. Öykü değil uzun öykü ya da ne bileyim kısa roman gibi bir şey oldu. Bazen olur öyle, elden gelen bir şey yok.

http://slipgatecentral.deviantart.com/art/Lich-72863381

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Bunca İnsan Yalnızken




Bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız?

Karşıımızdaki insanı değil de karşımızdaki insandan bizim ihtiyaçlarımızı karşılmasını istediğimizden olabilir... Yüzyüze gelip sadece o anı yaşayamadığın birisiyle bir geleceği nasıl yaşayabilirsin? Sadece beklentiler ve planlarla; Şimdiki zaman olmadan nasıl yaşanacak? Bu yüzden bunca insan yalnızken bunca insan yalnız.

Çıkar üstündeki benlik elbisesini, ruhun denen çıplaklığınla kal... Sev. Bir daha sev. Ver kalbini. Paylaş kendini, suya hasret bir seyyahla suyunu paylaşır gibi.


(hoş bir şarkı olduğu için katıverdim araya, yani aşık filan değilim, maalesef...)

8 Temmuz 2012 Pazar

Althar'ın Akıncıları hala WIP



(burada yukarıdaki resmini kullandığım deviantart kullanıcısı BenWooten'in fantastik temalı galerisi bir harika. Tavsiye ederim, bir bakın)


Hala yazıyorum.40 sayfa oldu. Üç hafta önce bir cuma günü bitiyordu sanki... Demiştim zaten olm Levent sen bunu cuma'ya hayatta bitiremezsin diye. 12 sayfa filan olur kapatırım diye düşünüyordum. Oldu. Kapattım; gördük nasıl 12 sayfayla kapandı, hala boğuşuyorum klavyeyle. Planlama konusunda bir dahiyim. 12 nire 40 nire? Daha da son kısmı bağlamadım; yeni geliyorum son bölüme. 6. ve belki de 7., 8. bölümlerde buluşmak üzere.