23 Ağustos 2011 Salı
Tılsım-ı Kudret Eleştirisi
Geçenlerde Kitap Fuarı Kocaeli'deydi. Bir gidelim bakalım dedim. Hem zaten yazı gönderdiğim sitelerden birisi olan Xasiork da orada fantastik kurgu konulu bir söyleşi yapacaktı. Sosyallikten zerre hoşlanmasam da gidecektik artık..
Fuarda Beyaz Hoca'yı ve Turgut Özakman Abimizi gördüm. Yaklaşmak istesem de yaklaşamazdım herhalde. Turgut Özakman'ın etrafı imza isteyen kuyruk tarafından yılan gibi sarılmıştı. Beyaz Hoca'nın da galiba badigardı yanındaydı.. Hem zaten ben o kadar sosyal bir insan değilim. Hadi Jenifer Lopez filan olsaydı gider bi imza isterdim, sırf biraz daha yakından göreyim diye..
Fuarın üstünden epey geçti diyebilirim ama izlenim yazısına dönüşen bu yazıyı yazarken bak yine hatırıma geldi. Fuardan aklımda kalan şeylerden biri de çok hoş çikolata renkli bir hanımefendi. Ne güzel bir gülüşü vardı. Türkiye'de Türkçe konuşan ve yedi sülaleri Türkiye'de birkaç yüzyıldır yaşayan Afrika kökenli yurttaşlarımız olsa da.. Karşımda bütün o yapay sarışınlar ve kızıl,esmer, kumral hengamesinin arasında çikolata renkli bir ahu görmek ilginç bir deneyimdi doğrusu.. Neyse ben ne yazacaktım nereye geldim..
Efendim gideyim bir iki kitap alayım hazır buraya kadar gelmişken dedim. Xasiorkcu çocukların gelmesine daha vardı. Ben de hemen uzandım daldım içeri. Biraz bakındıktan sonra Laika Yayıncılık standını gördüm. Altıkırkbeş Yayıncılıktan bir arkadaşla (adını öğrenmiştim ama unuttum. Kusura bakma birader) kısa bir sohbetimiz oldu. Fuardan, okurdan, fantastikten ve Altıkırkbeş'ten kısa bir lafladık.. Ben bir Drizzt Kitabı alırken bana Tılsım-ı Kudret'i de gösterdi. İlk başta sorduğum "aga, aksiyon macera var mı?" sorusuna dürsütçe cevap verdi. Geçmiş ve günümüz arasında gelip giden bir öykü dedi ama bana kitabı iyi pazarladı doğrusu. Hem zaten ben de artık yerli edebiyatı desteklemek için bir yerden başlamalı diyordum. Kitabı aldım.
Xasiokcuların toplantıda yanlarında getirdikleri kitapları dağıttıkları bir anda baktım benden başka kimse ortaya çıkmamış, elime üç kitap geldi. Bir tanesi de yine Tılsım-ı Kudret idi. Diğeri de Korkut Aldemir'in Ankara'da soğuk Gece isimli kitabıydı. Neyse sonradan gelen arkadaşlarla elimdeki kitapları paylaştım bana Ankara'da Soğuk gece kaldı. Şu anda onu okuyorum.
Tılsım-ı Kudret, Göktuğ Canbaba'nın bir kitabı. Kitabın kapağı çok hoş. Çok beğendiğim çizerlerden biri olan Ertaç Altınöz'ün (http://ertacaltinoz.deviantart.com/gallery/) hazırladığı kapak çalışması çok cici (http://ertacaltinoz.deviantart.com/gallery/?offset=24#/d319e9b). Yanlış hatırlamıyorsam kitap aslında kitap değil de bir resimli roman/çizgi roman olacaktı ama sonra proje kitaba çevrildi diye duymuştum. Yazık.. Ertaç Altınöz neler döktürürdü kimbilir..
Eleştiriler önce. Ben günümüzde geçmeyen, eski zamanların fantastik eserlerini seviyorum. Genelde, yani %99 okuduğum tür budur. Beton ne kadar esnerse benim okuma tarzım da o kadar esner. Bu seferlik Türk edebiyatı için esnedim. Lan gene iyisiniz haa.. :) Esnettiniz beni. Ne diyordum.. Bence geçmişte geçseydi hikaye ve günümüze hiç uğramasaydı daha iyi olurdu. Yazarın seçimi, saygı duymak zorundayım. Ikinci eleştirim, kitap daha uzun olabilirdi. Bence bir yüz sayfallık daha olmaya yatkındı çünkü kitabın eksik yazıldığını hissettim. Bence bir iki konu yeterince açıklanamamış ve çok hızlı geçmiş. Asıl karakter konuda önemli bir rol üstlenmesine karşılık bu rolü yeterince iyi açıklanmamış yani esas oğlanı yeterince iyi tanıyamadığımı hissettim. Eski sevgilisi ve ondan önceki asıl aşkıyla ilgili biraz daha bilgi olmadan anlatılan bazı şeyler yavan geldi bana. Ayrıca bir iki yerde geçişlerin çok hızlı olduğunu düşünüyorum. Sadece bir iki yerde ama sert bir kasise girmiş gibi genel okuma üzerinde sıkıcı bir etki yaratıyor bu durum, bence yani..
Bir kahramanın eksikliğini duydym romkan boyunca. Benim okuma tarzım bu, bir kahramana ihtiyacım var. Karizması olmalı, bir şekilde yakın olmalı. Anti kahraman bile olsa bir karizması olmalı. Fransız bende böyle bir his uyandırmadı.
Eleştirilerimi çok sert tutmadığımı umuyorum çünkü gerçekten Tılsım-ı Kudret'i okurken geçirdiğim zamanı kayıp olarak görmüyorum, haksızlık etmek istemem. Kitaptaki hikaye güzel, anlatım yer yer yukarda ifade ettiğim kasislere girse de kitabın genelinde iyi ve kendi evrenini yaratmakta başarılı. Keşke biraz daha genişletebilseydi bu evreni. Eski Osmanlıda geçen biraz daha aksiyolu bir maceraya dönüşseydi tadından yenmezdi. Hikaye çok çabuk ve hızlı bitti. Dedim ya bir yüz sayfaya daha ihtiyacı vardı bence.
Her şeye rağmen bu kitap bence başarılıdır. Türkiye gibi edebiyatın ayaklar altına alındığı.. Editörlerden torpilli eş-dost-tanıdıkların nimet gibi aptal okur güruhlarının gözüne sokulduğu bir ülkede.. Okurun aslında neyi okuduğunu bilmeyen salt popüler alıcı olduğu bir ülkede.. Göktuğ Canbaba'nın bu eserini kutluyorum. 10 üzerinden 7 Veriyorum. Feist abinin son okuduğum kitaplarından birine, bir iki sayfadaki çok etkileyici bir anlatımın yüzü suyu hürmetine, 6 verdiğim düşünülürse Tılsım'ı ondan daha çok beğendiğimi anlamışsınızdır.
Baharat Tüneli ve Bodur Nafi ile mutlaka tanışın. Bu kitabı okuyun. Fantastik okuyorsanız bu kitabı okuyun.
Bu yazıyı hikayede yer tutan tılsımlı şiirin mısralarıyla bitiriyorum.
"Uğultuların arasında bir ses duydum,
Öte diyardan bir haykırış.
Araladım bin zincirli kapıyı ardına dek,
Korkuyla kavrulan birini buldum.
Kıl gibi ince bir ipin üzerinde yürüdüm,
Kanım yere damlarken insan tohumlarını gördüm.
Bedenim alevin korudur, yalanın özü,
Ateşten toprağa, hiçlikten varlığa döndüm."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder