Bu çocukları yeni gördüm. Şimdilik sadece bu şarkılarını biliyorum. Bu aralar en çok da bunu dinliyorum. Tam gaz müzik. Video da iyi, Hellgate London oynamadım ama oynayasım geldi birden.. Bir el atmaya korkuyorum. Hani bağımlılık yaparsa okumayı bırakıp yine oyunlara dönebilirim. Okumak iyi geliyor bu ara, hazır tatildeyim, oohh :D
24 Ağustos 2011 Çarşamba
23 Ağustos 2011 Salı
Ankara'da Soğuk Gece
Kitabın yazarı Korkut Aldemir. Ankara'da Soğuk Gece, Laika Yayıncılık'tan çıkmış. 330 sayfa. Kocaeli kitap fuarında Xasiorkcu arkadaşların Xasiork öykü yarışmasında dereceye girenlere vermek üzere getirdikleri kitaplardan biriydi. Nasip banaymış, bu kitabın yolculuğu bende son buldu, yani şimdilik bende..
Kitabı okumayı daha bugün bitirdim. Beklediğimden daha hızlı bitirdiğimden yanımda yedek kitap yoktu öyle ziyan oldu iki koca saat.. Neyse..
Kitap fantastik türde. Lakin öyle içinde devler, cüceler, ejderhalar, elfler yok.. Macera günümüzde ve dünyamızda geçiyor.. Pardon öyküde bir tane cüce var ama o sayılmaz..
Öykü ve öykünün işlenişini, yazarın dilini ayrı ayrı değerlendirmek isterim. Korkut Aldemir genç bir yazar. 1978 doğumlu. Yazarlar için bu genç bir yaş (Ben de bu yaştayım ehem ehem). Daha önünde yol var ama doğru yolda olduğunu söylemek isterim. Bir romanın başına oturup onu yazıp bitirmiş olması bile buna işaret eder. Bir romanı yazmaya başlamak her edebiyatseverin yapabileceği bir şeydir lakin yazmaya başladığın romanı bitirmek öyle kolay değildir. Kendisini kutluyorum, bu işi Türkiye'de yaptığı ve yayıncı bulabildiği için ikinci bir kez daha kutluyorum, ben yayıncı bulamadım mesela. Helal olsun Korkut.
Öykünün konusu benim alıştığım maceralardan değil. Bir iyiyle kötü savaşını hissedemedim. Vardı diyenle de tartışmam. Macera ve aksiyon vardı ama sadece bunu hissettim. Bir kahramanın eksikliğini tıpkı bir gün önce yazdığım diğer eleştiri yazısında olduğu gibi burada da dile getirmek zorundayım. Cem, Gökhan ya da Devor birer kahraman olmak için yeterli değildi. Devorda karizma varımsıydı ama yoktu. Devor havada kaldı, zaten olsa olsa anti kahraman olurdu heralde.. Cem'e ısınamadım. İlk başlarda fena da gitmiyordu oysa, hafiften Peter Parker havasında bir kahraman olabilir diyordum ki sonradan bence bocalayıp işin tılsımını bozdu. Gökhan havada ve yavan kaldı ki o da ilk başta fena bir giriş yapmamıştı. Patron ve Müdür karakterleri çok iyiydi. Hoşuma gittiler. Can John da hiç fena değildi.
Korkut yazdıkça ve öyküleri, kitapları devirdikçe iyi işler çıkaracak kanaatindeyim. Öykünün günümüzde ve dünyamızda geçmesi benim için zorlayıcıydı çünkü ben fantastik ve diğer diyarlar okuyucusuyum, başka bir türde roman okumam.. Erotikleri saymassak işte..
Bazı diyalogları acemice ve çok suni bulduğumu ifade etmeliyim. Özellikle iyi ile kötülerin karşılaştığı karşılıklı sahnelerde zorlama klişe sözler hissettim ve bu burnumu büktü– diyaloglarını ekstra gözden geçirmeli, biraz zayıf kalıyor.. Yine de kitap genel olarak iyiydi ve Türkiye'de geçen, Türkçe karakterlerin maceralarını okumak farklı ve hoş bir tad bıraktı. Daha fazla Türk yazarın daha fazla vatan kokan eserlerini ileriki günlerde daha bol sayıda bulmak dileğiyle..
Sonuçta bir; Kahraman bir karakteri iyi çizmeli.. İki; Diyalogları üzerinde biraz daha sıkı çalışmalı. Gerisi zaman işi. Doğru yoldasın Korkut Aldemir..
İki eleştiri yazımı (Tılsım-ı Kudret ve Ankara'da Soğuk Gece)da şöyle bir gözönüne getirdiğimde kendime kızdım açıkçası. Bu arkadaşlara haksızlık mı yapıyordum, kıskançlık mıydı lan bendeki?
Yok lan dedim kendime.. Yeri gelince Salvatore'ye de, Tolkien'e de, Feist'e de(Ejderha Mızrağını döve döve yoruldum zaten) eleştiri sopasını sallamaktan geri kalmayan kıl ve uyuz bir tiptim zaten. Aslında arkadaşlara karşı korumacı bile yaklaştığım söylenebilir. Ben kendimi onları eleştirdiğimden daha sert eleştiriyorum.
Türk yazarların eserlerini alın, daha da önemlisi onları okuyun anacığım. Türk edebiyatını Fransızlar kurtarmayacak, Türkler kurtaracak. SEN kurtaracaksın.
Yav, Okur.. Aslında senden çok şey beklediğimin farkındayım ama, neyse..
Sevgiyle..
Tılsım-ı Kudret Eleştirisi
Geçenlerde Kitap Fuarı Kocaeli'deydi. Bir gidelim bakalım dedim. Hem zaten yazı gönderdiğim sitelerden birisi olan Xasiork da orada fantastik kurgu konulu bir söyleşi yapacaktı. Sosyallikten zerre hoşlanmasam da gidecektik artık..
Fuarda Beyaz Hoca'yı ve Turgut Özakman Abimizi gördüm. Yaklaşmak istesem de yaklaşamazdım herhalde. Turgut Özakman'ın etrafı imza isteyen kuyruk tarafından yılan gibi sarılmıştı. Beyaz Hoca'nın da galiba badigardı yanındaydı.. Hem zaten ben o kadar sosyal bir insan değilim. Hadi Jenifer Lopez filan olsaydı gider bi imza isterdim, sırf biraz daha yakından göreyim diye..
Fuarın üstünden epey geçti diyebilirim ama izlenim yazısına dönüşen bu yazıyı yazarken bak yine hatırıma geldi. Fuardan aklımda kalan şeylerden biri de çok hoş çikolata renkli bir hanımefendi. Ne güzel bir gülüşü vardı. Türkiye'de Türkçe konuşan ve yedi sülaleri Türkiye'de birkaç yüzyıldır yaşayan Afrika kökenli yurttaşlarımız olsa da.. Karşımda bütün o yapay sarışınlar ve kızıl,esmer, kumral hengamesinin arasında çikolata renkli bir ahu görmek ilginç bir deneyimdi doğrusu.. Neyse ben ne yazacaktım nereye geldim..
Efendim gideyim bir iki kitap alayım hazır buraya kadar gelmişken dedim. Xasiorkcu çocukların gelmesine daha vardı. Ben de hemen uzandım daldım içeri. Biraz bakındıktan sonra Laika Yayıncılık standını gördüm. Altıkırkbeş Yayıncılıktan bir arkadaşla (adını öğrenmiştim ama unuttum. Kusura bakma birader) kısa bir sohbetimiz oldu. Fuardan, okurdan, fantastikten ve Altıkırkbeş'ten kısa bir lafladık.. Ben bir Drizzt Kitabı alırken bana Tılsım-ı Kudret'i de gösterdi. İlk başta sorduğum "aga, aksiyon macera var mı?" sorusuna dürsütçe cevap verdi. Geçmiş ve günümüz arasında gelip giden bir öykü dedi ama bana kitabı iyi pazarladı doğrusu. Hem zaten ben de artık yerli edebiyatı desteklemek için bir yerden başlamalı diyordum. Kitabı aldım.
Xasiokcuların toplantıda yanlarında getirdikleri kitapları dağıttıkları bir anda baktım benden başka kimse ortaya çıkmamış, elime üç kitap geldi. Bir tanesi de yine Tılsım-ı Kudret idi. Diğeri de Korkut Aldemir'in Ankara'da soğuk Gece isimli kitabıydı. Neyse sonradan gelen arkadaşlarla elimdeki kitapları paylaştım bana Ankara'da Soğuk gece kaldı. Şu anda onu okuyorum.
Tılsım-ı Kudret, Göktuğ Canbaba'nın bir kitabı. Kitabın kapağı çok hoş. Çok beğendiğim çizerlerden biri olan Ertaç Altınöz'ün (http://ertacaltinoz.deviantart.com/gallery/) hazırladığı kapak çalışması çok cici (http://ertacaltinoz.deviantart.com/gallery/?offset=24#/d319e9b). Yanlış hatırlamıyorsam kitap aslında kitap değil de bir resimli roman/çizgi roman olacaktı ama sonra proje kitaba çevrildi diye duymuştum. Yazık.. Ertaç Altınöz neler döktürürdü kimbilir..
Eleştiriler önce. Ben günümüzde geçmeyen, eski zamanların fantastik eserlerini seviyorum. Genelde, yani %99 okuduğum tür budur. Beton ne kadar esnerse benim okuma tarzım da o kadar esner. Bu seferlik Türk edebiyatı için esnedim. Lan gene iyisiniz haa.. :) Esnettiniz beni. Ne diyordum.. Bence geçmişte geçseydi hikaye ve günümüze hiç uğramasaydı daha iyi olurdu. Yazarın seçimi, saygı duymak zorundayım. Ikinci eleştirim, kitap daha uzun olabilirdi. Bence bir yüz sayfallık daha olmaya yatkındı çünkü kitabın eksik yazıldığını hissettim. Bence bir iki konu yeterince açıklanamamış ve çok hızlı geçmiş. Asıl karakter konuda önemli bir rol üstlenmesine karşılık bu rolü yeterince iyi açıklanmamış yani esas oğlanı yeterince iyi tanıyamadığımı hissettim. Eski sevgilisi ve ondan önceki asıl aşkıyla ilgili biraz daha bilgi olmadan anlatılan bazı şeyler yavan geldi bana. Ayrıca bir iki yerde geçişlerin çok hızlı olduğunu düşünüyorum. Sadece bir iki yerde ama sert bir kasise girmiş gibi genel okuma üzerinde sıkıcı bir etki yaratıyor bu durum, bence yani..
Bir kahramanın eksikliğini duydym romkan boyunca. Benim okuma tarzım bu, bir kahramana ihtiyacım var. Karizması olmalı, bir şekilde yakın olmalı. Anti kahraman bile olsa bir karizması olmalı. Fransız bende böyle bir his uyandırmadı.
Eleştirilerimi çok sert tutmadığımı umuyorum çünkü gerçekten Tılsım-ı Kudret'i okurken geçirdiğim zamanı kayıp olarak görmüyorum, haksızlık etmek istemem. Kitaptaki hikaye güzel, anlatım yer yer yukarda ifade ettiğim kasislere girse de kitabın genelinde iyi ve kendi evrenini yaratmakta başarılı. Keşke biraz daha genişletebilseydi bu evreni. Eski Osmanlıda geçen biraz daha aksiyolu bir maceraya dönüşseydi tadından yenmezdi. Hikaye çok çabuk ve hızlı bitti. Dedim ya bir yüz sayfaya daha ihtiyacı vardı bence.
Her şeye rağmen bu kitap bence başarılıdır. Türkiye gibi edebiyatın ayaklar altına alındığı.. Editörlerden torpilli eş-dost-tanıdıkların nimet gibi aptal okur güruhlarının gözüne sokulduğu bir ülkede.. Okurun aslında neyi okuduğunu bilmeyen salt popüler alıcı olduğu bir ülkede.. Göktuğ Canbaba'nın bu eserini kutluyorum. 10 üzerinden 7 Veriyorum. Feist abinin son okuduğum kitaplarından birine, bir iki sayfadaki çok etkileyici bir anlatımın yüzü suyu hürmetine, 6 verdiğim düşünülürse Tılsım'ı ondan daha çok beğendiğimi anlamışsınızdır.
Baharat Tüneli ve Bodur Nafi ile mutlaka tanışın. Bu kitabı okuyun. Fantastik okuyorsanız bu kitabı okuyun.
Bu yazıyı hikayede yer tutan tılsımlı şiirin mısralarıyla bitiriyorum.
"Uğultuların arasında bir ses duydum,
Öte diyardan bir haykırış.
Araladım bin zincirli kapıyı ardına dek,
Korkuyla kavrulan birini buldum.
Kıl gibi ince bir ipin üzerinde yürüdüm,
Kanım yere damlarken insan tohumlarını gördüm.
Bedenim alevin korudur, yalanın özü,
Ateşten toprağa, hiçlikten varlığa döndüm."
Avcının Kılıçları Serisi Eleştirisi
Salvatore'nin kaleminden yeni maceralara yelken açıyoruz. Hava soğuk, ölüm kendine kurban arıyor. Cesaret ve inanç test ediliyor.
UNUTULMUŞ DİYARLAR
AVCININ KILIÇLARI SERİSİ
Dedik ya bu aralar okumaya ağırlık verdik. Unutulmuş Diyarlar fantastik evreninden bir üçlemeyi bitirdim. Robert Anthony Salvatore'nin kaleme aldığı eser biz Salvatorecilerin "Drizzt Kitapları" dediği seriden. Karizmatik bir karaelf(drow) karakter olan Drizzt ve onun dostlarının başından geçen maceraların anlatıldığı kitaplar bunlar. Unutulmuş Diyarlar evreninin adı geçince benim aklıma bu çocuklar geliyor. Gümbürgöbek Regis, demirci cüce Kral Bruenor, okçu Catti-brie, barbar Wulfgar, büyülü yaratık-panter Guenhwyvar ve drow Drizzt Do'Urden grubu aksiyon, macera, kılıç&büyü dolu öyküleriyle benim pek sevdiğim bir topluluk.
Elimdeki üçleme Avcının Klıçları Serisi. Olur da okumaya heveslenirseniz kronolojik olarak maceraya en tepeden başmanızı tavsiye ederim. Epey bir kitap okumanız gerekir ama giriş kitapları olan Kara Elf Üçlemesi(Anayurt, Sürgün, Göç) benim okuduğum en etkileyici kitaplardan olduğundan bu uzun yolculuğa değer. Kesinlikle tavsiye ederim.
Kronolojik olarak 15-16-17. kitaplar olan 1000 Ork, Yalnız Drow, İki Kılıç'a gelince... Bu kitaplar toplamda kabaca 1100 sayfa filan ediyor. Laika yayıncılıktan çıkmış elimdeki nüshalar. Kapakları çok hoş. Benim gibi fantastikçiler sırf kapak görseline bakıp bile büyülenip alabilir bu kitapları. Öyle yani..
Kitapları bir çırpıda tükettiğimden hangi kitapta olduğundan tam emin değilim ama canımı sıkan bir noktayı işaret etmek zorundayım.. Çeviri ile ilgili. Fantastik kurgudaki bazı yerleşik terimlerin ve Türkçeye tercüme edilen kavram ve isimlerin karışması-değiştirilmesi can sıkıcı olabiliyor. Bazı yerlerde kılıçlar bıçağa dönüşüyor, savaşçekiçleri baltaya dönüşüyor, yaylar oka dönüşüyor.. Bunlar aklımda kalanlar. Aslında sadece bu üçleme ile ilgili bir konu değil bu. Bu konu fantastik eserlerin çevirisi esnasında görmeye alıştığımız bir rahatsızlık. Oluyor öyle ama keşke olmasa..
Kitabın yazarını da eleştireceğim. Salvatore yine çok güzel bir macera dizisi yazmış ve yine bazı sahnelerde yerlerde benim "aşırı" tabir ettiğim ayrıntılara girmiş. Bazı dövüş sahnelerinin uzun uzadıya ve çok ince ayrıntılarla anlatılmasını sevenleriniz olabilir ama beni sıkıyor bu kadar ayrıntı. Okumamı yavaşlatıp kitabı zorlaştırıyor. Bunun dışında macera bir Salvatore romanından beklenecek ölçüde heyecanlı ve sayfalar sürekli akarken satırları adeta içiyorsunuz. Bir sonraki sayfaya gitmek için sabırsızlıkla kıvranıyorsunuz.
Üçlemenin konusuna pek girmek istemedim. Okumamış ama okuyacak olanların keyfine limon sıkmayayım dedim. Kabaca söylersek; kuzeyde orklar hiç de alışıldık olmayan bir biçimde birleşmeye başlamıştır ve güçlü bir liderin yönetiminde hiç alışılmadık bir hareket başlamıştır. Mithril Salonu ve kahramanlarımız da tam bu ork dalgasının önünde bulur kendilerini.. Buyurun maceraya..
Son tahlilde.. Çeviriyle ilgili sivrisinek misali sinir bozucu ufak tefek ayrıntılar dışında bir de Salvatore'nin BENCE kimi yerde aşırıya kaçan ayrıntılama saplantısını saymazsak, kitaplar gayet güzel bir okuma vaad ediyor. Benim gibi macera, kılıç&büyü okuyucusuysanız, fantastik evrenlerde gezmeyi seviyorsanız, hele bir de Drizzt hayranıysanız.. Buyurun okumaya. Bir başyapıt serisi beklemeyin ama kesinlikle hoş vakit geçireceksiniz.
22 Ağustos 2011 Pazartesi
El Sıkışma
10 Ağustos 2011 Çarşamba
Çekirge, Gerçek senin canına okur.
TOTAL TOUCH - Somebody else's lover
Eskileri yad etme zamanı gelmiş yine :D İlahi şaka beni yine güldürdü.
(Çeviri yapamayacak kadar içmeden sarhoşum. İdare ediverin gari..)
CHORUS:
I will never never give my love to somebody else's lover
Just didn't wanna hear your lies, but first I had to discover
I forgot to look in your eyes and now I have to suffer
No, I will never ever fall in love with somebody else's lover
Somebody help me
Somebody teach me
Somebody tell me what to do
How should I handle you
I may be heartless
To feel so endearious
I've given the matter you come to,
The reason and know for sure that
CHORUS
Why did you deceive me
You say you didn't want to hurt me
But why then did you hold me tight
You knew it would break me
Why is it that I've chosen the wrong way
Which then brought me to you
But now that I've been there
I should have know better and
CHORUS
I will never never give my soul to somebody else's lover
How could I believe it, fallen for your lies
I know for sure that I will look in your eyes
More than a moment
I will ignore my deepest feelings inside
No I will never
(Give my love to somebody else's lover)
Just didn't believe in your lies
(But first I had to discover)
Forgot to look in your eyes
And now I have to whoaoaoa
(No, I will never ever fall in love with somebody else's lover)
(Somebody else's lover (3x))
Somebody else's lover
Eskileri yad etme zamanı gelmiş yine :D İlahi şaka beni yine güldürdü.
(Çeviri yapamayacak kadar içmeden sarhoşum. İdare ediverin gari..)
CHORUS:
I will never never give my love to somebody else's lover
Just didn't wanna hear your lies, but first I had to discover
I forgot to look in your eyes and now I have to suffer
No, I will never ever fall in love with somebody else's lover
Somebody help me
Somebody teach me
Somebody tell me what to do
How should I handle you
I may be heartless
To feel so endearious
I've given the matter you come to,
The reason and know for sure that
CHORUS
Why did you deceive me
You say you didn't want to hurt me
But why then did you hold me tight
You knew it would break me
Why is it that I've chosen the wrong way
Which then brought me to you
But now that I've been there
I should have know better and
CHORUS
I will never never give my soul to somebody else's lover
How could I believe it, fallen for your lies
I know for sure that I will look in your eyes
More than a moment
I will ignore my deepest feelings inside
No I will never
(Give my love to somebody else's lover)
Just didn't believe in your lies
(But first I had to discover)
Forgot to look in your eyes
And now I have to whoaoaoa
(No, I will never ever fall in love with somebody else's lover)
(Somebody else's lover (3x))
Somebody else's lover
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)