26 Ocak 2011 Çarşamba

İzEdebiyat - Levent - Uzun Yol (1. - 100. Sayfalar)

İzEdebiyat - Levent - Uzun Yol (1. - 100. Sayfalar)

...
Vitalolu fırıncılar için gün başlamıştı. Daha ilk ışığa vakit vardı ama onlar ilk çörekleri ve ekmekleri fırından çıkarmaya başlamıştılar. Fırıncılar meydanı olarak bilinen dikdörtgen meydandaki fırın ve pastanelerden iştah uyandıran güzel kokular gelen sabahın berrak havasına saçılıyordu.
Meydandaki fıskiyeli havuzun kenarına oturmuş ilk taze çöreklerden atıştıran Elvin bu müthiş kokuyla farklı düşüncelere dalmıştı. Taze çörek ve ekmek kokusuna oldum olası bayılırdı. Tıpkı yağmurun ilk damlasıyla ıslanan toprağın kokusunu sevdiği gibi.., çimenlerin kokusunu da çok severdi. Koku deyince hatırladı.. Bir de sevgilinin kokusunu severdi. Başını göğe kaldırdı. Kulaklarında fıskiyenin yumuşak şırıltı sesi vardı. Uçuşan bulutlar seyrekleşmiş, batmış ayın ardından yıldızlar daha bir parlar olmuştu. Bu yıldızlı manzaraya iç çekti Elvin; ne kadar da güzeldi. Her bir tek yıldız o güzel beyaz ve gümüş ışıltısıyla o güzel lacivert üzerinde nasıl da parlıyordu. Güzel, güzel, güzel...
Bir süre sadece bu güzel şeyleri düşündü Elvin. Kokuları, yıldızları, biraz da daha ilk gençliğindeki kısacık cahil mutluluklarını... Gayri ihtiyari yutkundu. Gözlerinden bir nemlenme geldi geçti.
Büyücüler uyanık kişilerdi. Duyuları çevreye karşı çok hassas olurdu. Karanlık ara sokaktan, öteden bir ses yaklaşıyordu. Hızlı, aceleci bir ses. Elvin o yana döndü. Gözlerini kısıp dikkatini verdi.
Küçük bir çocuk. Bu saatte caddede ne işi vardı. Onu tanıyordu. Caddede bulunması artık normaldi. Ama bu acelesini, ürkmüş halini açıklamıyordu. Elvin çörekleri yavaşça kenara bıraktı ve asasının desteğiyle kalkıp ona seslendi.
“Tink!”
Çocuk önce şaşırdı. İrkilmişti. Ama sesi tanıyınca hemencecik bir parça gözle görülür biçimde rahatlamıştı.
“Elvin!” diyerek ona koşuyordu şimdi.
“Genç dostum bu halin ne?” diyerek merakla ama ufaklığı sakinleştiren bir şefkatle sordu büyücü.
“Thallor bunu sana gönderdi Elvin.” Deyip kitabı ona uzattı Tink. Anlatmaya nerden başlayacağını bilemiyordu telaşlı çocuk ama çok beklemeden Elvin On ikinci cilde şöyle bir bakarken hızla anlatmaya başladı. “Bir Armellion rahibi bunu manastırda bulmuş Elvin. Sonra o karanlık şeytanlar peşine düşünce güçbela kaçabilmiş. Kitapçı Phellius’un arkadaşı olan rahip ona geldiğinde ben de Phellius ile birlikteydim. Rahip bize anlatmaya başladı. Ama onlar da az sonra geldi. Phellius onları oyalarken biz ikimiz kaçtık. Korkunçtu Büyücü... Phellius’un evi biz kaçarken şimşek ve ateşlerle.., korkunç çığlıklarla yanıyordu...”
Tink’in yaşlı kitapçıyı sevdiği belliydi. Çocuğun gözleri yaşlıydı. Bütün duygu yükü şu anda bir anda boşalıyordu. Ağlamasına rağmen çocuk anlatmaya devam etti. Elvin ise sorularla doluydu. Ama sadece dinledi... Tink hızlı anlatıyordu. “Rahiple kaçtık.. Zalimfelek’e, Thallor’un yanına getirdim onu. İzimizi kaybettirdiğimize eminim Elvin ama her nasılsa bizi orda da buldular. Rahip kitabı Thallor’a verdi. Armellion rahibi kafirlerin kitabı istediğinden ve İldar’ın umudunun burada gizli olduğundan söz ettiği anda Taverna’nın kapısı parçalandı. Thallor kitabı hemen bana verdi. Gizli çıkıştan gönderdi beni. Seni bulmamı söyledi. Kitabı sana vermemi, bunları anlatmamı söyledi. Kitabı saklamanı istedi. Rogspiller vasıtasıyla haberleşiriz deyip beni yaka paça oradan fırlatıp kaçmamı sağladı. Senin buralarda olabileceğini tahmin ettim. Daha önceki gelişinizde sabahları buralarda gezerken bir iki defa görmüştüm seni” diyerek bitirdi gözü yaşlı Tink. Yaşadıklarının yorgunluğu üzerinden akıyordu.
Elvin bir Onikinci cilde baktı bir de ufaklığa. Aklında düşünceler fırtınalar estiriyordu. Ama Elvin fazla düşünmedi. Bu gece Vitalo'da gerçekten şeytanlar geziyorsa Thallor ve dostlarının ona ihtiyacı olacaktı. Elvin hemen bir muska büyüsünü hazırladı ve ördü. Aklında gerekebilecek bir iki büyüyü hazırlarken fıskiyeye doğru yürüyüp kitabı çok özel bir çanta olan askılı çantasına koydu. Sonra da yönünü hızla Zalimfelek’e çevirdi “Elvin! Nereye gidiyorsun?!” diye şaşkınca sordu Tink “Onlara bir bakmalıyım Tink” dedi. Elvin Gerçekten de yardıma ihtiyaçları olabilirdi.
“Thallor saklanmanı söyledi. Saklanmalısın. O hep doğrusunu bilir. Onu dinlemelisin” diye inledi ufaklık. Yalvarır gibiydi. Geri dönmeyi onun da istediğini biliyordu Büyücü.. Ama Tink Thallor’un sözünden çıkmayı da istemiyordu. Elvin ona gülümsedi.
“Biliyorum, haklısın. Ama yine de gitmeliyim...” diye dönerken büyücü hissetti. Hızla yaklaşan kötü bir güç muska büyüsünün avcı örümceğin ağları gibi hassas dokumasını titreştiriyordu. Elvin gücü ve yaklaşma hızını duyduğu ilk anda ürperdi. Gücün büyüsü ve muska büyüsü çarpışmıştı. İkisi de birbirini hissetmişti.
Yaşlı büyücü genç ejderhaların büyülerinde ve birkaç ermişte bu denli devamlı ve yoğun titreşimler duymuştu sadece. “Kara Ermiş” diye mırıldanırken güçlü birkaç büyüyü aklında sıraladı. Asasını sıkıca kavradı. Ufaklığa döndü. Baktı. Göz göze geldiler.
“Tink. Kaç.”
“Büyücü...” diyebildi Tink. O da yaklaşan karanlığı hissedebiliyordu. “Thallor..?” diye sordu. Sesi buruk ve kırıktı.
“Kaç Tink.. Kaç..” diyerek ufaklığa kederle baktı Elvin. Thallor’un onun kahramanı olduğunu, bir çocuğun kahramanını kaybettiğinde neler hissettiğini biliyordu.. Sonra da tüm dikkatini gelenlere çevirdi. Tink kaçabilirdi ama kitap ve Elvin kalacaktı. Kendisi için geçti. Bir şekilde kitabın izlendiğini tahmin ettiği için Tink’e verip onun hayatını tehlikeye atamazdı. Bu, ufaklığı da öldürmekten başka bir şeye yaramazdı.. Korkusuna rağmen Elvin Ermiş’i karşılayıp onu yenecekti. Tink gözü yaşlı koşmaya başladı.
Elvin olabileceği kadar hazırdı. Korkuyordu. Acılı ve yıkıcı bir kavga olacaktı. Ama sorun bu değildi. Sorun gücünün ona yetip yetmeyeceğiydi. Neler olduğunu öğrenmek istemesiydi. Elvin daha önce bir kez daha bir ermişle karşılaşmıştı. O zaman Ermiş’in gücünü neredeyse tamamını tüketmesine neden olabilmiş ama yine de yenilgiden kaçamamıştı. Onu ölümden kurtaran Ermiş’in sırtından kalbine ulaşan zehirli bir oktu. Gurubundaki yoldaşının isabetli ok atışı o gün onu korumuştu. Ermişlerin güçleri birinden diğerine elbette değişiyordu. Elvin de o günlerden bu yana kendini geliştirmişti tabii.. Büyücü bu Ermiş’in diğeri kadar yada daha az güçlü olmasını umut etti. Ama buna güvenemezdi. En iyi işleyen taktiği uygulayacaktı. Hızla ve bütün gücüyle merkeze saldırı.
Daha fazla düşünmesine vakit kalmadan hızla hareket eden beyaz bir sisin içindeki büyük bir karanlık küre Fırıncılar meydanında, tam karşısında durdu.
Karanlık küre dağılıp sis etrafa yavaşça yayılırken iki silueti seçmeye başladı. Ermiş’in zırhlı olduğunu hissedebiliyordu. Büyülü bir zırh değilse Elvin de hiç bir şey bilmiyordu. Büyüye dirençli zırhlar giyen Ermişler her zaman için rakiplerine karşı daha bir avantajlı olurlardı.
Diğer suret ise uzun boylu ve ince yapılıydı. Elinde uzun, kalın bir kılıç tutuyordu. Büyücü bu ikinci adamın diğer elindeki yüzüğü elin duruş pozisyonuyla değerlendirince tanıdı. Kahramanlar adasında geçen günlerinden gelen bilgi adamın kılıç ustası ve “silahyüzük” kullanıcısı olduğunu söylüyordu.
Elvin’in onları incelemesi gibi düşmanlar da Elvin’i incelemişti. Kara Ermiş’in karanlık sesi ona seslendi. İster şekilde elini uzatmıştı.
“Kitap”
Elvin de verir şekil de elini pelerinin altından çıkararak ileriye uzattı.
“Al onu..”
Büyüsü hızla serbest kalırken Elvin’in elinden akan güç parmaklarından avucuna fışkırıp birleşti. Işıktan mor parıltılı gümüş bir izle şimşek gibi uçtu gümüş ışık topu.. Elvin büyük bir güçle doldurmuştu onu..
Brenken yana sıçrayıp uzaklaşma çabasına girerken Ermiş hızla bir kalkan büyüsü yapmıştı. Saldırı kalkanla çarpıştığı anda bir ışık çaktı Vitalo gecesinde. Beyaz ışık gelip geçerken etraf hala beyazdı. Dondurucu soğuk saldırının etkisiyle kalkan dışında koca bir alan buza bulanmıştı. Soğuk rüzgar patlaması anında çevredeki camlara esen buz ve dolu yağmuru fırın camekanlarını indirmişti.
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder